İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Muamele ve Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne göre işkence „bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatıyla uygulanan fiziki veya manevi ağir acı ve ızdırap veren bir fiil anlamına gelir“.*
İşkence olgusunun kökleri cok gerilere uzanır. İşkence yapmak, Ortaçağ Avrupası'nda yasaldır ve ceza hukuku icrasının önde gelen elementlerinden biri olarak açık uygulanmıştır. İşkenceyi yeryüzünden silebilmek, bütün çabalara rağmen, maalesef bugüne kadar mümkün olamamıştır.
Korkutucu bir gercek olarak bilinmektedir ki, işkence bugünün dünyasında bazı ülkelerde hala yasal olarak uygulanmaktadır. Bu bir yana yasalarında işkencenin yasaklandığı pek çok ülkede de işkence klasik metodlarla ya da yeni formlarda hala uygulanmaktadır. Bu yeni formlar işkencenin izlerinin çıplak gözle tespitini ve kanıtlanabilirliğini engellemek üzerine kurulmaktadir. İşkenceye maruz kalan pek çok insan, bu nedenle yaşadıklarının hukuksal olarak hesabını soramamakta, yargıya başvursa da sonuç alamamaktadır.
Uluslararasi Af Örgütü'nün verilerine göre bugün en az 81 ülkede insanlar işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadırlar. Bir çok ülkede iktidarlar işkenceyi kendi vatandaşlarına karşı sistematik olarak uygulamaktadırlar. Maalesef işkence bugün de bir „meslek“ olarak varlığını sürdürmektedir.
Ancak işkencenin engellenmesi sadece siyasi iktidarların görevi olarak algılanmamalıdır. Bizce bu görev aynı zamanda sivil insanların ve sivil organizasyonların omuzlarındadır. İşkence uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan insan haklarına karşı cok ağır bir ihlaldir. Ahlaki olarak kabul edilemez olduğu için, bütün politik karakterine rağmen, politikalarüstü bir perspektifle tematize edilerek ele alınmalıdır. Bu nedenle işkencenin sivil meslek grupları, hukukçular, doktorlar, gazeteciler, pedagoglar ve onların meslek örgütleri tarafından sorunsallaştırılmasını çok önemli buluyoruz.
İşkenceyi konu edinen birçok uluslararası ve yerel organizasyon ve bu alanda aktif olan pek cok meslek adamı kendi alanlarında ürkütücü deneyimlerle yüz yüze gelmektedirler. İşkencenin yıkıcı sonuçları sadece yerel degil, aynı zamanda global bir problemdir. Bu tespitler ışığında işkenceye karşı mücadelenin dünya çapında sürdürülmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Bu konuda hemfikir olan kişi, kurum ve kuruluşlar işkenceye karşı etkili bir mücadele için uluslararası alanda da organize olmakta, karşılıklı yerel deneyimleri ve çalışmaları paylaşmakta, birbirlerinden öğrenmekte ve daha etkili bir uluslararası işbirliği için tartışmaktadırlar.
Bu önemli çabalardan biri de 1999 yılının sonlarında kaleme alınan İstanbul Protokolü'dür. Ancak konunun yakıcılığı nedeniyle bu alanda daha pek cok çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle biz de Türkiye İnsan Hakları Vakfı gönüllüleri olarak uluslararası bir sempozyum planladık. Hedefimiz işkence konusundaki uluslararası çalışmalara mütevazi bir katkıda bulunmak ve kendi alanlarında uzman olan değerli konuşmacıların sunumlarıyla, katılımcıları işkencenin değişen yüzü konusunda bilgilendirmektir.
* İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme, Madde 1.